17 Şubat 2013 Pazar

Abdülhamid sel felaketine uğrayan ABD'ye yardım göndermişti


Abdülhamid sel felaketine uğrayan
ABD'ye yardım göndermişti

Elçinin ''Johnstown felaketi'' dediği,1889'da vuku bulan ve ''ABD'de yüzyılın en büyük felaketi'' sayılan büyük sel baskınıdır.Şiddetli yağmurların ardından başlayan ve yaklaşık 2 bin kişinin ölümüyle ve binlerce insanın evsiz barksız kalmasıyla sonuçlanan bir felakettir.

  Selden sonra 18 ülke gıda,ilaç,giysi yardımlarında bulunmuş,işin ilginç yanı,bölgeye ilk yardımı yapan ve ulaştıran devlet ise Osmanlı olmuştur.Daha da önemlisi Osmanlı Devleti yardım talebi gelmeden yardımda bulunmuştur.

 Malum,Sultan Abdülhamid dış dünyadaki gelişmeleri günü gününe takip ederdi.Nitekim afetten gazeteler vasıtasıyla haberdar olur olmaz ABD'nin İstanbul elçisi Oscar Strauss'u huzuruna çağırdı.Ona hadiseden çok müteessir olduğunu söyledi ve kendisinden afetzedeler için yapacağı gıda yardımının yanı sıra 200 Osmanlı lirası (1.000 dolar,bugünkü değerle en az 40 bin dolar) nakit yardımının yerine ulaştırılmasına yardımcı olmasını istedi.


ABD'nin İstanbul elçisi Oscar Strauss,

"Johnstown felaketi sırasında İstanbul Sefareti'nde bulunuyordum. O zaman Osmanlı Devleti'nin malî durumunun pek müsait olmadığını bildiğimden durumu padişaha arz edip ondan istifade etmeyi münasip görmemiştim. Buna rağmen afetten bir iki gün sonra saraya davet edildim. Osmanlı Sultanı hadiseden duyduğu üzüntüyü ifade ederek ihsan etmeyi düşündükleri yardımı memleketime ulaştırıp ulaştıramayacağımı sorup 200 lira verdiler ki, bunu o zaman Dışişleri Bakanlığı'na gönderdim. Hatırladığıma göre o esnada Avrupa hükümdarları arasında yalnız Osmanlı padişahı kendisinden istenmeden yüklü bir yardımda bulunmuş, böylece Amerikan halkı hakkındaki dostane duygularını ortaya koymuştur."


Kaynak:Mustafa Armağan,Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı-2 (syf.191-194)

(A.K.T)

16 Şubat 2013 Cumartesi

Hırsız

Kanuni Sultan Süleyman zamanında geceleyin bir kadının evi soyulur. Hanım, padişaha gidip şikayette bulunur. Kanuni kadını dikkatli bir şekilde dinledikten sonra sorar:

- Hırsızlar evinize giriyor, her tarafı soyup soğana çeviriyor. Bu nasıl derin bir uyku ki, hiçbir şey duymuyorsunuz?

Kadının verdiği cevap, yönetenlerde bulunması gereken en belirgin özelliği canlı bir tablo halinde ortaya koyar:

- Hünkârım! Biz, sizi uyanık bildiğimiz için böyle derin uykuya daldık!

Kaynak:Dursun Gürlek,Çınaraltı Kitap Sohbetleri (syf.186-187)

Ali Kürşat Turhan


Kanuni Sultan Süleyman'ın tahta geçişi ve sonrası

Muhteşem Süleyman'ın tahta geçtikten sonraki icraatları

Kanuni Sultan Süleyman 30 Eylül 1520'de tahta geçtiğinde ilk işi babasının sert icraatlarından dolayı mağdur olanların durumlarını düzeltti.

Yavuz Sultan Selim'in Tebriz ve Kahire'den getirttiği yüzlerce sanatkarlardan isteyenlerin memleketlerine geri dönmesine izin verdi.

İran'la Osmanlı ülkesi arasında ipek ticareti yasağını kaldırdı.
Bu ticareti yaptıkları için mallarına el konulan tüccarların zararlarını devlet hazinesinden karşıladı.

Halka zulmettiği tespit edilen görevliler sert bir şekilde cezalandırıldı.

Saray görevlilerinden çevreye zulmedenler öldürüldü veya sürüldü.

Babasının sert hükümdarlık döneminden sonra Kanuni'nin ilk icraatı padişahlığını adalet esaslı bir meşruiyet zeminine oturtmak oldu.

Kaynak:Erhan Afyoncu,Muhteşem Süleyman (syf.19)

Ali Kürşat Turhan

Kanuni Sultan Süleyman'ın Fransuva'ya Mektubu

Kanuni Sultan Süleyman'ın Fransuva'ya Mektubu

''Ben ki sultanlar sultanı,hakanlar hakanı hükümdarlarlara taç veren Allah'ın yeryüzündeki gölgesi Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Karaman'ın ve Rum'un (Sivas ve civarı) ve Dulkadir Vilayeti'nin (Maraş ve civarı) Azerbaycan'ın ve Şam'ın ve Halep'in ve Mısır'ın ve Medine'nin ve Kudüs'ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen'in ve büyük babalarım ecdadımın kahredici kuvvetleriyle fethettikleri,büyüklüğün sığınağı olan zatımın ateş yağdıran ve zafer nakşeden kılıcıyla fethettiği nice memleketlerin sultanı ve padişahı Yavuz Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han'ım.

Sen ki Fransa Vilayetinin Kralı Fransuva'sın:

Hükümdarların sığındığı kapıma elçinizle mektup gönderip, ülkenizi düşman istila edip, şu anda hapiste olduğunuzu bildirip, kurtuluşunuz konusunda bizden yardım talep ediyorsunuz. Söylediğiniz her şey dünyayı idare eden tahtımızın ayaklarına arz olunmuştur. Her şeyden haberdar oldum. Yenilmek ve hapsolunmak hayret edilecek bir şey değildir. Gönlünüzü hoş tutup üzülmeyesiniz. Böyle bir durumda atalarımız düşmanları mağlup etmek ve ülkeler fethetmek için seferden geri kalmamışlardır. Biz de atalarımızın yolundayız ve daima memleketler ve alınmaz kaleler fetheylemekteyiz. Gece gündüz daima atımız eyerlenmiş ve kılıcımız belimizde kuşatılmıştır. Yüce Allah hayırlara bağışlasın. Allah'ın istediği ne ise olur. Bundan başka haberleri gönderdiğiniz adamınızdan öğrenesiniz. Böyle biliniz''.

Kaynak:Erhan Afyoncu,Muhteşem Süleyman (syf.42)


Ali Kürşat Turhan

15 Şubat 2013 Cuma

Fatih'in Çevresi

Fatih'in Çevresi

Bir ev düşününüz ki, içinde yaşayanların hiçbiri,hiçbir sabah namazını kazaya bırakmıyor.
Bir ev düşününüz ki, günün her saatinde kubbeleri Kur'an tilavetinin insanı vecde getiren ilahi terennümüyle yıkanıyor;odalarında,salonlarında,koridorlarında naatlar,münacatlar,ilahiler dolanıyor.
Bir ev düşününüz ki, küçükten büyüğe herkez hayrat düşünüyor,iyilik konuşuyor;adımlar sevap ve günah kavramlarının şuurunda anlatılıyor.
Ve bir ev düşününüz ki,devrin en müttaki,en kabiliyetlii alimleriyle dolup taşıyor;askerlikten mantık ilmine,matematikten astronomiye,tarihten dünya siyasetine kadar çok şey bir arada konuşuluyor.

 İşte bu Fatih'in evidir.

Buna saray değil de ev dememiz ise zuhul eseri değildir.Çünkü İstanbul'un fethine kadar Osmanlı padişahlarının bir sarayı yoktur.Sanki kendilerine sarayı çok görmüşler,İstanbul'u fethetmeden kendilerini saraylarda oturmaya layık bulmamışlardır.Gerek Bursa'da gerekse İstanbul'da,sıradan evlerden belki birazcık büyük meskenlerde ikamet etmişlerdir.İstanbul'u aldıktan sonra bile uzun müddet sadece Topkapı Sarayıyla yetinmişlerdir.

Kaynak:Yavuz Bahadıroğlu,FATİH (Syf.16,17)


Ali Kürşat Turhan

Aradaki Fark

Aradaki Fark

Sırp Kralı Brankoviç Ortodoks olduğu için Katolik olan Macar Kralı Hünyad'ın tehdidi altındadır.
Günün birinde Fatih,Macar Kralına bir elçi gönderip sordurur:
''Sırbistan idarenize terk olunduğu,ya da cebren idareniz altına aldığınız takdirde Ortodoks Sırplara nasıl davranacaksınız?''
Kısa süra sonra cevap gelir:

''Sırbistan'daki bütün Ortodoks kiliselerini yıkıp yerlerine Katolik mezhebinin kiliselerini kuracağım.Onlar aramızdaki kafirlerdir,kafirlere hayat hakkı yoktur''

Fatih bu cevap üzerine yanındakilere şöyle der:
''Sırbistan'ı biz fethedersek camiler kuracağız,amma Sırpların serbestçe dini vecibelerini yerine getirmelerine hassasiyet göstereceğiz.''

Kaynak:Yavuz Bahadıroğlu,FATİH (syf.134)

Ali Kürşat Turhan

Abdülhamid Politikasının esasları

Abdülhamid Politikasının esasları

Abdülhamid Han'ın siyasi dehası denince akla dış politikada gösterdiği harikalar gelir.Sultan,izlediği dış siyaseti hatıralarında şu şekilde çevçevelemiştir.

 ''Apaçık görüyordum ki Avrupa'nın büyük devletleri kendi aralarında dünyayı bölüşmeye çıkmışlardı.Bölüşülecek ülkeler arasında Osmanlı mülkü de vardı.Ben bu kuvvetlerin önünde tek başıma duramazdım,gücüm yetmezdi.Yapabileceğim tek şey aralarındaki rekabetten yararlanıp,her birine daha büyük lokma ümidi ile birini ötekine düşürmekten ibaretti.''

 Bu durumu müşahhas çizgiye indirirsek şöyle diyebiliriz;
İngiltere'nin karşısına Almanya'yı,Rusya'nın önüne İngiltere'yi dikmek,fazla bir emel sahibi görünmeyen Fransa'ya tarafsız bir tutum muhafaza ettirmek,İtalya'yı olduğu yerde bekletmek,Avusturya'yı da kah Rusya'yla çatıştırmak kah Almanların peşine düşürerek Balkanlar'da tek ve faal bir politika gütmekten alıkoymak,böylece büyük devletleri birbirine karşı rekabetleri ve tezatları içinden kavrayıp Osman Devleti'ne zararlı olmaktan çıkarmaktır.

Sultan'ın bu büyük başarısı,içinde bulunduğu maddi kuvvet zarafına karşı manevi nüfuz ve siyasi maharetle çevrilmiş;şahsiyetli fakat pek zor olan bir politika mümkün olmuştur.
Bu sebeple O'Connor onu ''Avrupa'da barışı muhafaza eden adam''diye vasıflandırmıştır.


Kaynak:Uzakları Görebilen Hükümdar (syf.110-111)

Ali Kürşat Turhan

Muhteşem Süleyman'ın Şehzadelik YIlları

Şehzadelik Yılları

Çocukluk yıllarını süt kardeşi Yahya Efendi ile birlikte Trabzon'da geçirdi.Burada bir taraftan eğitimini alırken bir taraftanda Konstantin isimli bir Rum'dan kuyumculuk öğrendi.Yavuz, oğlu için babasından sancak isteyince Şehzade Süleyman'a Şarki Karahisar verildi.Ancak taht mücadelesini hesaplayan Amasya Valisi Şehzade Ahmed bu tayine itiraz etti.

Bolu sancağı'nın verilmesini de Şehzade Ahmed kabul etmedi.Bunun üzerine Şehzade Süleyman'a Kefe Sancakbeyliği verildi.Şehzade Süleyman,15 yaşında gittiği Kefe'den ancak babasının tahta çıkmasından sonra İstanbul'a çağırıldı.Yavuz Sultan Selim'in kardeşi Şehzade Ahmed ile mücadelesi sırasında babasına vekaleten İstanbul'da kaldı.

Yavuz'un kardeşlerini ve yeğenlerini tasfiye etmesinden sonra 1513'te Manisa Valiliği'ne tayin edildi ve tahta çıkana kadar da burada valilik yaptı.Ancak babasının İran ve Mısır seferleri sırasında ise tahta vekalet için Edirne'de bulundu.

Kaynak:Erhan Afyoncu,Muhteşem Süleyman (syf.15)

Ali Kürşat Turhan

14 Şubat 2013 Perşembe

Fatih Sultan Mehmet'in Fetihleri

Fatih Sultan Mehmet Han dönemi fetih hareketleri ;

29 Mayıs 1453 İstanbul
1459 Sırbistan
1459 Amasra (Ceneviz Kolonisi)
1460 Mora Yarımadası
1460 Sinop (Candaroğulları(İsfendiyaroğulları))
1461 Trabzon (Trabzon Rum İmparatorluğu)
1462 Eflak
1466 Karamanoğulları topraklarının büyük bir kısmı
1473 Osmanlı hakimiyeti Güneydoğu’ya kadar ulaştı (Otlukbeli Savaşı-Akkoyunlular)
1476 Boğdan
1463-1479 Arnavutluk (Osmanlı-Venedik Savaşları)

Ege Denizi ; İmroz, Midilli, Bozcaada, Gökçeada, Semadirek, Eğriboz ve Taşoz adaları (Venedik ve Ceneviz)

Karadeniz ; Kırım’da bulunan Ceneviz Kolonileri (Kırım Hanlığı Osmanlılara bağlandı)


Ali Kürşat Turhan

Osmanlı'da Harp Madalyası

Osmanlı Harp Madalyası

Harp Madalyası, I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı cephelerinde üstün cesaret ve kahramanlık gösteren Osmanlı ve İttifak Devletleri askerlerine Sultan Mehmet Reşat tarafından 1 Mart 1915'te verilen askerî nişandır.
Madalyanın ön yüzünde beş köşeli kırmızı bir yıldız, onun ortasında gösterişli bir hilal vardır. Hilalin içbükeyinde Osmanlı padişahı Mehmet Reşat'ın tuğrası bulunmaktadır. Ayrıca tuğranın altına, Hicri takvime göre madalyanın verildiği tarih olan 1333 (Miladi takvime göre 1915) yılı işlenmiştir.


Ali Kürşat Turhan


13 Şubat 2013 Çarşamba

Osman Bey'in Oğluna Vasiyeti

Osman Bey'in Oğlu Orhan Bey'e Vasiyeti

Tarihçi Lamartine göre Hoca Sadettin Efendi doğulu yazarlara özgü bir dil zenginliği ile Osman Bey'in Orhan Bey'e vasiyetini şöyle bildirir.

...Ama budur vasiyetim güzelce kulakta tut.
Bundan böyle dünya mihnetini sen de unut

Dileğim bu,ey devlet ve ikbalin sahibi
Kaptırmasın asla zulmün yoluna kendini

Adaletle eylegel bu dünyayı abad
Edilmelisin Rum ülkesinde daima yad

Cihad uğruna harca emeklerini durma
Gaza töresinden adımı unutturma

Bilginlere eksiksiz eyle saygını tamam
Allah'ın hükmü böylelikle bulsun nizam

Bir bilginin adını nerede duymuş olsan
Sevgini ilgini göstermelisin ona sen

Bil ki nizamdır esası şahlığın,hem aslı
Kanuna aykırı işlerde olma hevesli

Kaynak:Alphonse De Lamartine,Osmanlı Tarihi (syf.50)
Hoca Sadettin Efendi,Tacü't Tevarih (syf.51)

Ali Kürşat Turhan

Bayezıt Cami

Bayezıt Camii

Bayezıt Camii, İstanbul’un toprağına atılmış bir çekirdek gibidir. Bütün ilerideki gelişmeler, çiçek açmalar, bütün feyizli mevsimler onda vardır.

Gelenek, camiin bittiği sıralarda, II.Bayezıt’ın fakir fakir kadından aldığı bir çift güvercini buraya hediye ettiğini söyler. Bu rivayet benim hoşuma gidiyor.

Evliya Çelebi, Bayezıt Camii için tükenmez hazinedir. Camiin kıble yerini tayin edemeyen mimar, Sultan Bayezıt’a, mihrabı ne tarafa koyalım, diye sorar. O da “Şu ayağıma bas!” der. Mimar basınca Kâbe’yi görür.

Camide ilk cuma namazını kıldıran da, akşam, ikindi namazlarının sünnetini bir kere olsun bırakmamış olan Sultan Bayezıt’tır.


Kaynak:Ahmet Hamdi Tanpınar,Beş Şehir (syf.140)


Ali Kürşat Turhan

Selahaddin Eyyubi ve Kudüs

1187 yılı ekim başlarında Selahaddin Eyyubi muzaffer komutan olarak Kudüs’e girdi. Şehir 90 yıla yakın bir zaman Kudüs Krallığı olarak Haçlılar tarafından idare ediliyordu. Kral IV. Baldwin onulmaz bir deri hastalığından ölmüş, taht da damadı Guy de Lusignan’a geçmişti. Lusignanlar Kudüs’ten sonra Çukurova’yı ve Osmanlı fethine kadar Kıbrıs krallığını yöneteceklerdi.

Haçlılar Kudüs’te kaba ve içe dönük bir yönetim sergilediler. Kendi adetleri ve dünyalarının dışına çıkamadılar; sadece Müslümanlar ve Yahudilere değil, yerli Hıristiyanlara bile hayatı zehir ettiler. Bu nedenle temmuzda Hıttin Savaşı’nda Haçlı ordusunu yenen ve iki aylık kuşatmadan sonra şehre giren Selahaddin Eyyubi’yi sadece şehrin Müslümanları değil, Kudüs’ün Hristiyan eski halkı dahi mutluluk dolu bir tezahüratla karşıladı.

İlber Ortaylı
(Milliyet, 02.09.2011)

Ali Kürşat Turhan

Osmanlı'da Kabenin İnşası

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Kâbe çeşitli zamanlarda tamir gördü. IV.Murad devrinde neredeyse baştan aşağı yeninden inşa edildi. Gerek Mekke'de gerekse Medine'de hacıların rahat edebilmesi için birçok tesis ve ibadethane yapıldı. Babürlüler ve İran şahları da kutsal topraklarda, hacılar için tesisler yaptırarak kendilerini göstermek istemişlerdi. Ancak Osmanlılar kendi siyasi meşruiyetlerini göstermek için hiçbir maddi fedakarlıktan kaçınmamışlardı. Mesela I.Ahmed, Kâbe'nin örtüsünü atlastan yaptırmış, üzerindeki yazıları altnla yazdırmış, ayrıca köşelere de altın sütunlar diktirmişti.

Osmanlı İmparatorluğu hac organizasyonu için her yıl yaklaşık olarak 400 bin altın civarında bir para harcardı. Bu miktar imparatorluğun büyük bir savaşta harcadığı meblağın yarısından fazladır. Üstelik Cidde'den elde edilen az miktardaki gümrük geliri haricinde Haremeyn bölgesinden Osmanlı hazinesine başka bir gelir girmemekteydi.

Erhan Afyoncu
(Osmanlı'nın Hayaleti, Yeditepe Yayıncılık,
İstanbul, 2005, Sayfa: 203)

Ali Kürşat Turhan

Türk Ordusu

Türk Ordusu

Türk sistemini,kendi sistemimizle mukayese ettiğim zaman başımıza gelecekleri düşünüp titriyorum.Bu ordu galip gelecek ve payidar olacak,diğeri mahvolacaktır.Çünkü şüphesiz ikisi de sağlam surette devam edemez.

Türklerin tarafında kuvvetli bir devletin bütün kaynakları mevcut,hiç sarsılmamış bir kuvvet var.Eğitim ve savaş tecrübesi var.Sefer görmüş askerler,zafer alışkanlıkları,güçlüklere tahammül kabiliyeti,birlik,düzen,disiplin kanaatkarlık ve uyanıklık var.

Bizim tarafta ise ciddiyetsizlik,sarsılmış kuvvet,bozulmuş maneviyat,tahammülsüzlük ve idmansızlık var.Askerlerimiz başıboş,subaylarımız mala düşkün ve disiplini küçümsüyorlar.

Bütün bunların en kötüsü düşmanın zafere bizimde hezimete alışkın olmamızdır.

Kaynak:Busbecg,Türkiye'yi Böyle Gördüm (syf.104)

Ali Kürşat Turhan

Osmanlı'da Şehzadeler

Şehzadelerin Sancağa Çıkma Uygulaması

Şehzadeler belli bir yaşa gelince sancağa çıkardı.Sancaklara gönderilen şehzadelere bu görevlerinde, lala adı verilen bilgili ve deneyimli kişiler yardımcı olurlardı.Şehzadeler bu uygulama ile yönetimde deneyim kazanıyor ve devletin başına geçince bu deneyimlerinden yararlanıyorlardı.İlk zamanlarda İzmit,Bursa,Kütahya,Manisa ve Amasya önemli şehzade sancaklarıydı.

Kaynak:Yusuf Halaçoğlu,Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal yapı (syf.4)


Ali Kürşat Turhana

Balkanlarda Osmanlı Mirası

Balkanlarda Osmanlı Mirası

Balkanlardan ne Roma-Bizans ne de Osmanlı mirası silinebilir. Balkanların tarihini kendi inancımıza göre tekrar yazamayız, inşaa edemeyiz. Arangio Ruiz'in Roma hukuk mirası için söylediği bir deyimi Osmanlı mirası için kullanmak mümkündür:

Volendo e non volendo, sapendo e non sapendo; siamo tutti Osmanisti (Romanisti)...

Yani istesek de istemesek de, bilsek de bilmesek de hepimiz Osmanlı'yız...

Balkan yarımadasının kültürü, toplumsal kurumları ve problemlerini anlamak için Osmanlı tetkikleri kaçınılmazdır; o dönem bilindiği ölçüde Balkanlar anlaşılabilir.


Kaynak:İlber Ortaylı,Yakın Tarihin Gerçekleri (syf. 35-36.)

Ali Kürşat Turhan